30 Mayıs 2012 Çarşamba

Tevrat Zebur İncil Metinleri Üzerine Bir Çalışma / Giriş


TEVRAT ZEBUR VE İNCİL METİNLERİ ÜZERİNE
BİR ÇALIŞMA 





Yusuf Ulucan




GİRİŞ


a.

Bu gün dünyada semavi ve evrensel özelliklere sahip iki büyük din bulunmaktadır: Hıristiyanlık ve İslamiyet… Geçmişte bu iki dinin mensuplarının birbirilerine karşı tutum ve davranışları dünyanın tarihini ve coğrafyasını oluşturmuştur. Görünen odur ki; gelecekte de dünyanın gidişatına, yine bu iki büyük dinin mensuplarının birbirilerine karşı tutum ve davranışları hükmedecektir.

Teknolojik gelişmeler, siyasal ve ekonomik yapılanmalar, dünyanın önünde bulunan problemler ve benzeri etkenler, sık karşılaşmayı ve çok zaman birlikte hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu durumda tarafların birbirinden etkilenmeleri de söz konusudur.

Din adına yapılan (Haçlı Seferleri gibi) sıcak savaşlar tarihin derinliklerinde kalmıştır. Artık herhangi bir iki ülke veya topluluk arasında, yalnızca dinsel sebeplere dayalı bir savaş söz konusu olmayabilir. Fakat “gönlünü kazanmak”, “inanç empoze etmek” şeklinde bir “arzu” ve “gayret” ise, hiçbir zaman durmayacak, hatta teknolojik ve ekonomik imkanları da arkasına alarak daha hızlanacaktır.

“Misyonerlik” adı verilen “inanç ihracı” faaliyetlerinde Müslümanlar  –maalesef- “hedef kitle” olmaktan öteye gidememişlerdir. İç huzursuzluk, ekonomik zayıflık, teknolojik muhtaçlık ve boş vermişlik gibi baş belası olan problemlerinden bir türlü kurtulamayan Müslüman topluluklar, bu özellikleri ile daima “uygun hedef” durumuna düşmüşlerdir.

Bu gün dünyanın geldiği nokta itibarıyla, bir taraftan “diyalog ve uzlaşma platformunda yer almak”, diğer taraftan “kimliğimizi ve manevi karakterimizi korumak” gibi iki önemli görevimiz bulunmaktadır.

“Dinler arası diyalog ve uzlaşma olmaz – gereksizdir” denilemez; çünkü şartlar bunu zorunlu kılmaktadır. Örneğin; terör ve uyuşturucuyla mücadele, toplumlar arası huzurun temini, çevrenin, sağlığın korunması gibi birçok hayati problem, hangi dine mensup olursa olsun, insanların ortak hareket etmesini bir görev haline getirmektedir.

“Misyonerlikten zarar görmeyiz”, “rahat olalım”, “endişeye mahal yok” şeklinde düşünmek de doğru değildir. Çünkü zaten manevi boşluk içinde olan ve mutluluğu yalnızca lüks yaşamakta gören bir kişi veya toplumun, misyonerlik faaliyetlerinden etkilenmeyeceğini söylemek kaygısızlık olur. Yurt dışında kimliğini korumakta zorlanan insanımızın ve özellikle gençlerimizin “içi Hıristiyanlık felsefesi ile doldurulmuş entegrasyon söylemleri” ile nasıl dejenere edilmekte olduğu ve yurt içinde, etnik huzursuzluk, ekonomik kriz, deprem gibi ortamlarda misyonerlik faaliyetlerine hedef olduğu bir gerçektir.

Bize düşen; karşı tarafı “yok saymak” veya “şartsız onaylamak” değil; doğrularını – yanlışlarını ortaya dökerek, doğrularında beraber olmak, yanlışlarına ise katılmamaktır.


b.

İslam Dini’nin esaslarından ikisi Peygamberlere ve Kutsal Kitaplara inanmaktır.  Kur’an-ı Kerim bunu basit bir tavsiye olarak değil, kesin emir olarak bildirmektedir.  Peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr edenler Müslüman sayılmazlar.
 
“Ey İnananlar! Allah’a, Elçi’sine, Elçi’sine indirilen Kitab’a ve daha önce indirilen Kitab’a inanın! Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini / peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur”[1]

Yine Kur’an-ı Kerim,  Peygamberlere ve Kutsal Kitaplara inanan Müslümanları kutlamaktadır:

“Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. ‘Biz peygamberlerin hiç birini diğerinden ayırmayız’ dediler.  ‘Duyduk ve inandık’ dediler”[2]

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) de “İman nedir?” sorusuna verdiği cevapta “Peygamberlere ve Kutsal Kitaplara inanmayı” özellikle belirtmiştir.[3]

Buna göre bir Müslüman Kur’an-ı Kerim’e ve Hazreti Muhammed’in peygamberliğine inanmakla sorumlu olduğu gibi; Tevrat’ın Tanrı Sözü olduğuna ve Hazreti Musa’nın da İsrail Oğullarının peygamberi olduğuna inanmak zorundadır. Keza İncil’in kutsallığına ve İsa’nın Mesih olduğuna inanmakla sorumludur.

c.

Kur’an-ı Kerim’i incelediğimizde geçmiş toplumlara, peygamberlere ve kitaplara dair birçok bilgiye ulaşırız.

Kur’an; Âdem ve oğullarından,  Nuh ve Tufandan, İbrahim ve Ailesinden, Lut ve Halkından, Yakup ve Oğullarından, Şuayb ve Medyen Bölgesinden, Musa, Harun ve İsrail Oğulları ile Firavun ve çevresinden,  Davut ve Süleyman’dan, Zekeriya ve Yahya’dan, Meryem ve Oğlu Mesih’den… Bahsetmektedir.  Değişik zamanlarda ve bölgelerde yaşamış toplam 25 peygamberin, kişiliğinden, mücadelesinden örnekler vermektedir;

“Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakup’u bağışladık. Her birini doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u da doğru yola iletmiştik. İşte biz iyilikte bulunanları böyle ödüllendiririz. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da – hepsi de iyi insanlardı. İsmail’i, Elyesa’yı, Yunus’u, Lut’u da. Her birini dünyalara üstün kıldık.”[4]

“Kitap’ta Musa’yı da hatırla. O seçkin kılınmış ve gönderilmiş bir peygamberdi.”[5]

“O (İsa) ancak, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldu”[6]

“İffetini koruyan Meryem’e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu dünyalar için bir mucize kılmıştık”[7]

Kur’an-ı Kerim,  kendisinden önce vahyedilmiş Tevrat, Zebur ve İncil’den de bahsetmektedir;

“… Öğüt alsınlar diye insanlar için açık deliller, rehber ve rahmet olarak Musa’ya Kitab’ı verdik”[8]

“… Çok iyilikte bulunduk ve Davud’a Zebur’u verdik”[9]

“… Arkalarından Meryem oğlu İsa’yı, ondan önce gelmiş Tevrat’ı doğrulayıcı, saygılı olanlara yol gösterici ve öğüt olarak İncil’i verdik”[10]

d.

Kur’an, geçmişte toplumların sözünde durmadığını, peygamberlerle alay ettiklerini, kutsal kitapları tahrif ettiklerini de haber vermektedir.

“Hâlbuki onlardan hahamlık eden bir zümre vardı ki, Allah’ın kelamı Tevrat’ı dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra bunu bile bile tahrif ederlerdi.”[11]

e.

Bir Müslüman olarak Kur’an’dan aldığım bilgilerden hareketle bugün Hıristiyanların “Eski ve Yeni Ahit” ismiyle bir araya getirdikleri Tevrat Zebur ve İncil metinlerini incelemek istedim.

Onlarca kitap, yüzlerce bölüm ve binlerce cümleden oluşan Kutsal Kitabın tarihini, derlenme ve standartlaşma sürecini, yazarlarını ve konularını araştırdım.

İbn Hazm (ölümü: M.S. 1064) el-Karafi (ölümü: M.S. 1286) İbn Haldun (ölümü: M.S. 1406) İbn Teymiyye (ölümü: M.S. 1328) Rahmetullah el-Hindi  (ölümü: M.S. 1888) ve Şehristani (ölümü: M. S. 1153) gibi İslam bilginleri ile Hivi el-Belhi (M.S. 10. Yüzyıl)  1656 yılında Amsterdam’da cemaatten atılan Baruch Spinoza (ölümü: M.S. 1677) Sigmund Freud (ölümü: M.S. 1939) gibi Yahudi asıllı bilginlerin Kutsal Kitap eleştirilerine ulaştım. İspanyol Anselmo Turmeda (15. Yüzyıl) ve Dawid Benjamin Kaldani (20. Yüzyıl) gibi sonradan Müslümanlığa geçen rahiplerin kitaplarını, Vatikan’da Asya ve Cizvit Sekretaryasında görev yapan Hıristiyan bilgin Thomas Michel’in Hıristiyanlık Teolojisi üzerine yazdığı kitabı inceledim. Hıristiyanların internette Kutsal Kitap savunmalarını ve eleştirilere verdikleri cevapları araştırdım. Kitab-ı Mukaddes’ten örneklediğim cümleleri Osmanlıca, İngilizce, Almanca ve Çağdaş Türkçe textlerden kontrol ettim.

Kutsal Kitabın  “ne dediğini” görmek istedim.

Müslümanların “Dört Büyük Kitap” saydığı Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an sayfaları arasında “uyum ve aykırılık” aradım.

f.

Araştırmadan çarpıcı sonuçlar çıktı:

1. Kitab-ı Mukaddes’te Allah’ın sıfatları, Peygamberler, İyilikler konularında Kur’an-ı Kerim’e uyum gösteren cümleler bulunmaktadır. (Eski Ahit’te;  On Emir, Süleyman’ın Meselleri / Özdeyişler Kitabı’ndaki birçok cümle, 1.Mezmur, Yeni Ahit’te; İsa’nın Dağdaki Vaazı ve Aziz Pavlus’un mektuplarındaki bazı cümleler çok güzeldi. Bir Müslüman görevli Cuma Vaazında halka rahatlıkla aktarabilir)

2.Eski Ahit’te “yorulan / istirahat eden”, “unutan / hatırlayan”, “sarhoş gibi bağıran”, “yaptığından pişmanlık duyan”, “küsen”, “kıskanan”, “söven”, “kandıran / aldatan”, “insafsızlık eden” ve adeta Yahudilerin elinde oyuncak olmuş bir tanrı profili yanında, Yeni Ahit’te “kişiliğini, işini İsa’ya devredip, ortalıkta görünmeyen” bir tanrı bulunmaktadır. Kutsal Kitap Müslümanların Allah inancına tamamen aykırı bir anlayış ve anlatım içermektedir. (Eski Ahit’te Musa’nın Çölde Tanrı’ya “Kalk Ya Rab!  Dön Ya Rab!” demesi, “Yahudileri ben mi doğurdum ki, bana taşı diyorsun” diyerek kafa tutması, Tanrı’nın, Yahudileri toplamak için ıslık çalması, Yeni Ahit’te Tanrı’nın kâinatı İsa’nın vasıtası ile yaratması… Gibi cümleler çok tuhaftı.

3. Peygamberlerin hemen hepsi için hakaret dolu cümleler bulunmaktadır.  Müslümanların çok sevdiği, saygı duyduğu peygamberlere, “hilebazlık, evli bir kadını hamile bırakmak, deli numarası yapmak, putlara tapınmak” gibi hakaret ve iftiralar “Tanrı Sözü” olduğu iddia edilen bir kitaba yakışmamaktadır. ( Lut ve kızlarının hikâyesi, Hazreti İsmail’e “yaban eşeği” denilmesi, Yakup’un, ağabeyi Esav’ın yerine kutsanmak için hile yapması, Davut’un deli numarası yapması, Yorgan ve örtülerle ısınamayan Davut’un üşümemesi için yatağına genç ve güzel bir kız konulması, Süleyman’ın kadınların peşine düşüp yoldan çıkması, ölüyü dirilten İsa’nın mevsiminde olmadığı için meyvesi bulunmayan ağaca beddua etmesi, İsa’nın, düğünde annesini azarlaması… gibi ifadeler ve anlatımlar Peygamberlere çok saygı duyan Müslümanları üzmektedir.)

4.Eski Ahit’te ak saçlı adamdan, bebeklere kadar öldürülmesinden, nefes alan hiç kimsenin sağ bırakılmamasından ve kan içmekten söz eden cümleleri okuyunca insan “Bu nasıl kin? Bu nasıl vicdan?” demekten kendini alamıyor. 

5.İşaya Kitabında, Tanrının Yahudilere “orospu çocukları” diye hitap etmesi çok şaşırtıcı. Tanrı insanlara böyle hitap eder mi? “Bir damat, gelinle nasıl sevinirse Rabbin de seninle öyle sevinecek” ne demektir ve nasıl açıklanır?

6.Tanrı ile insan arasındaki ilişkinin karı-koca ilişkisine, Tanrıya itaat etmeyen bir topluluğun bu davranışının fahişeliğe benzetilmesi de çok ilginçti.

7.İbrahim’in adamlarının, 800 yüzyıl sonra kurulmuş bir şehre girdiklerinden söz edilmesi, Tanrı’nın yahut Şeytan’ın M.Ö. 931 yılında İsrail ve Yahuda ismiyle ikiye bölünmüş Krallığı saymak için 30 yıl önce ölen Davut’u tahrik etmeleri veya Davut zamanında yapılan sayımda bölgenin 30 yıl sonraki  isimlerinin zikredilmesi ve sayımın sonuçları Kutsal Kitabın Tanrı Sözü olup olmadığı hususunda akılları karıştırmaktadır.

8.İsa’nın soy silsilesini geçmişe doğru sayarken Meryem ve onun babasından tespit edilmesi gerekirken, Meryem’in kocası (veya nişanlısı) Yusuf ve onun babasından devam etmesine ne demeli?

9.Pavlus’un, önceleri Hıristiyanlara akla gelmeyecek eziyetleri yaparken,  “İsa’nın Çarmıhtan ölü olarak indirilip mezara konduktan birkaç gün sonra canlı olarak görüldüğü” söylentilerinin bölgede İsa sevgisini artırdığını kıskanarak, bir Şam vizyonu uydurup Hıristiyanlıkta “ikinci adam” olmayı başardığını düşünmeye başladım. Kendisini “Tanrı’nın sırlarının kâhyası ve iş arkadaşı” ilan etmesi ve Mektuplarında “sizi kurnazlık ve hile ile elde ettim”, “ücret olarak kiliseleri soydum”, “kimse beni akılsız sanmasın”, “madem size ruhani şeyler ektik, sizin cismani şeylerini biz biçeceksek büyük şey mi?” demesi ne anlama geliyor? Nasıl yorumlanıyor?

10. Petrus’un yalancı peygamberler konusunda halkı uyarırken[12] kastettiği kişi “İsa’yı ağaca asıldığı için lanetli ilan eden Pavlus”  olabilir mi? Yıllar önce İsa da bu konuda bir uyarıda bulunurken[13] kendisinden sonraki gelişmeleri mi haber veriyordu?

11.Kutsal Kitabın dünyadaki bütün metinlerinde yüzlerce çelişki bulunmaktadır.

12.Dünyada ve Türkiye gibi Müslümanların yaşadığı ve çok eleştiri yapılan yerlerde Kutsal Kitap metninde değişiklik ve izale örnekleri görülmektedir. (Metni konuşulan dile uyarlamak, aynı anlamı veren yeni kelimeler kullanılması normal karşılanır.  Örneğin Musa’nın 4. Kitabı, Osmanlıca metinlerde “Sifr-i İstisna”, Latin alfabesine uyarlanmış ilk Türkçe metinlerde “Tesniye”, çağdaş Türkçe ile yapılan Yeni Çeviri’de “Yasanın Tekrarı” şeklinde isimlendirilmiştir. Burada kastedilen ise, çelişkileri görünmez hale getiren ve eleştiri konularını kaldıran anlam değişiklikleridir.)
g.

Allah Teâlâ’ya, yorgunluktan, unutkanlığa kadar onlarca eksiklik isnat eden, Peygamberlere aile içi cinsel ilişkiden, sahtekârlığa kadar akıl almaz iftiralarda bulunan, bedensel özürlüleri, kadınları aşağılayan ve içinde birkaç olumlu cümleye de rastlanan Kutsal Kitaba rağmen Müslümanlar, inançlarının gereği Allah’a, Peygamberlere ve Kitaplara inanmaya devam edecektir.

Allah birdir ve her türlü noksanlıktan uzaktır. Peygamberler, iman ve ahlak abidesi, seçkin ve saygın insanlardır. İyiliğe giden yolda insanlığa rehberlik etmiş,  dünya ve ahiret mutluluğunun öncüleridir.

Selam doğruya tabi olanların üzerine olsun.
                                                          
Yusuf Ulucan









[1] Nisa Suresi (4) : 136
[2] Bakara Suresi (2) : 285
[3] Buhari, İman: 39, Tirmizi, İman: 4
[4] En’am Suresi (6) : 84-86
[5] Meryem Suresi (19) : 51
[6] Zuhruf Suresi (43) : 59
[7] Enbiya Suresi (21) : 91
[8] Kasas Suresi (28) : 43
[9] İsra Suresi (17) : 55 (ayrıca bakınız: Nisa Suresi (4) : 163. Ayetin son cümlesi)
[10] Maide Suresi (5) : 46
[11] Bakara Suresi (2) : 75 (ayrıca bakınız: Bakara Suresi (2) : 78 – 79), Maide Suresi (5) : 41)
[12] Petrus’un 2.Mektup: 2 / 1 – 3
[13] Matta: 7 / 15

27 Mayıs 2012 Pazar

EXAMPLE SENTENCES COMPARİNG THE BİBLE AND HOLY QUR'AN




ACCORDING TO
THE STANDARDS OF QUR’AN
OLD AND NEW TESTAMENT 

 


EXAMPLE SENTENCES COMPARING
 THE BIBLE AND QUR’AN

·        Before the creation
In The Bible: “A wind from God”

“… the earth was a formless void and darkness covered the face of the deep, while a wind from God swept over the face of the waters” [1]

In Quran: “His Throne”

“His Throne had been upon water.”[2]   

·   The mountain on which Noah’s ark came to the rest

The Bible: “Ararat” 

“But God remembered … waters subsided … the ark came to rest on the mountains of Ararat.” [3]
 
Qur’an: “Judiyy” 

“And the water subsided, and the matter was accomplished, and the ship came to rest on the [mountain of] Judiyy.”[4]
 
·   Guests of Abraham (Angels) :

The Bible: “They ate” 

“Then he took curds and milk and the calf that he had prepared, and set it before them; and he stood by them under the tree while they ate.”[5]

Qur’an:  “They didn’t eat”  

“(Abraham) did not delay in bringing [them] a roasted calf. But when he saw their hands not reaching for it, he distrusted them.”[6]
 
·     Hand of Moses

The Bible:  “Leprous”  

“Again, the Lord said to him, ‘Put your hand inside your cloak.’ He put his hand into his cloak; and when he took it out, his hand was leprous, as white as snow.”[7]
 
Qur’an: “white without disease” 

“And draw in your hand to your side; it will come out white without disease.”[8]
 
·     Moses’ request and Allah’s Response to Moses

The Bible  

“But Moses said to the Lord, ‘O my Lord, I have never been eloquent, neither in the past nor even now that you have spoken to your servant; but I am slow of speech and slow of tongue.’ 11Then the Lord said to him: ‘…I will be with your mouth and teach you what you are to speak.’ But he said, ‘O my Lord, please send someone else.’ Then the anger of the Lord was kindled against Moses and he said, ‘What of your brother Aaron the Levite? … he shall serve as a mouth for you, and you shall serve as God for him.”[9]  

Qur’an 

“[Moses] said, "My Lord, expand for me my breast [with assurance] And ease for me my task And untie the knot from my tongue That they may understand my speech. And appoint for me a minister from my family - Aaron, my brother. Increase through him my strength. And let him share my task. That we may exalt You much. And remember You much. Indeed, You are of us ever Seeing." [Allah] said, "You have been granted your request, O Moses.…”[10]  

·     The staff which became a snake

The Bible: “Aaron’s staff”  

“So Moses and Aaron went to Pharaoh and did as the Lord had commanded; Aaron threw down his staff before Pharaoh and his officials, and it became a snake. … Aaron’s staff swallowed up theirs.”[11]  

Qur’an: “Moses’” 

“So Moses threw his staff, and suddenly it was a serpent, manifest … And We inspired to Moses, "Throw your staff," and at once it devoured what they were falsifying.”[12]  

·        Say to Pharaoh

The Bible:  

Then you shall say to Pharaoh, “Thus says the Lord: Israel is my firstborn son. I said to you, ‘Let my son go that he may worship me.’ But you refused to let him go; now I will kill your firstborn son.”[13]

Qur’an:  

So go to him and say, 'Indeed, we are messengers of your Lord, so send with us the Children of Israel and do not torment them. We have come to you with a sign from your Lord. And peace will be upon he who follows the guidance. ... [Pharaoh] said, "So who is the Lord of you two, O Moses?" [14]

·     What did angels tell to Mary?

The Bible: “He will be called the Son of the Most High”  

“The angel said to her, ‘Do not be afraid, Mary, for you have found favour with God. And now, you will conceive in your womb and bear a son, and you will name him Jesus. He will be great, and will be called the Son of the Most High…”[15]
 
Qur’an: “He will be distinguished in this world and the Hereafter” 

“[And mention] when the angels said, "O Mary, indeed Allah gives you good tidings of a word from Him, whose name will be the Messiah, Jesus, the son of Mary - distinguished in this world and the Hereafter and among those brought near [to Allah ].”[16]

·     About the death of Jesus

The Bible: “He was crucified and died”   

“It was nine o’clock in the morning when they crucified him. At three o’clock Jesus cried out with a loud voice, ‘Eloi, Eloi, lema sabachthani?’ which means, ‘My God, my God, why have you forsaken me? Jesus gave a loud cry and breathed his last.”[17]  

Qur’an: “they did not kill him, nor did they crucify him”   

“And they did not kill him, nor did they crucify him; but [another] was made to resemble him to them. … And they did not kill him, for certain.”[18]
 
·     Zechariah

The Bible: He didn’t speak till the baby was born. 

“Then there appeared to him an angel of the Lord … When Zechariah saw him, he was terrified ... But the angel said to him, ‘Do not be afraid … Your wife Elizabeth will bear you a son, and you will name him John. … Zechariah said to the angel, ‘How will I know that this is so? ... The angel replied: ‘…because you did not believe my words, which will be fulfilled in their time, you will become mute, unable to speak, until the day these things occur.’[19] …“ Now the time came for Elizabeth to give birth, and she bore a son… Immediately his mouth was opened and his tongue freed, and he began to speak.” [20]

Qur’an: He didn’t speak for three days 

“So the angels called him while he was standing in prayer in the chamber, ‘Indeed, Allah gives you good tidings of John’ … He said, "My Lord, make for me a sign." He Said, "Your sign is that you will not [be able to] speak to the people for three days except by gesture.”[21]

Yusuf Ulucan

Translation: H. Neslihan Demiriz


[1] Genesis: 1 / 2
[2] Hud (11) : 7
[3] Genesis: 8 / 1 – 4 (abridged)
[4] Hud (11) : 44
[5] Genesis: 18 / 8
[6] Hud (11) : 69 – 70
[7]Exodus: 4 / 6
[8]Taha (20) : 22
[9] Exodus: 4 / 10 – 16
[10] Taha (20) : 25 – 36
[11] Exodus: 7 / 10 – 13
[12] A’raf (7) : 107, 117
[13] Exodus: 4 / 22 – 23
[14] Taha (20) : 24, 43 – 49 (Also look: Nazi’at (79): 17 – 24)
[15] Luke : 1 / 30 – 32
[16] 'Āli `Imrān (3) : 45
[17]Mark : 15 / 24 – 37 (abridged)
[18]Nisa (4) : 157
[19] Luke : 1 / 11 – 20
[20] Luke : 1 / 57, 64
[21] 'Āli `Imrān (3) :38 – 41 (abridged)