4 Mayıs 2012 Cuma

DÎNÎ HÜKÜMLERDE DEĞİŞİKLİK

Dini Hükümlerde Değişiklik

İslam’da Fıkıh Ana Kaidelerinden[1] biri de “zamanın değişmesi ile hükümlerde değişiklik inkâr olunamaz” maddesidir.[2] Yaygın söylenişi ile “zaman değiştikçe hükümler / fetvalar da değişir” demektir.
Son on yıllar içinde İslam Âleminde ve özellikle ülkemizde en çok konuşulan / tartışılan konulardan biri olmuştur. Öyle ki (yakın geçmişte) camilere sıralar konulmasından, ibadet dilinin Türkçeleştirilmesine, namaz vakitlerinin sayısından, tavuktan da kurban edilebileceğine, oje ile abdestin geçerli sayılmasından, Müzdelife’de gecelemeye gerek kalmadığına… Kadar onlarca konuda birçok görüş bu vadide tartışmaya açılmıştır.
Din Adamlarımızdan birinin “zinhar, olmaz!” dediği konuda bir başkası, bu kurala atfen “bu zamanda olur” demektedir. Arada kalan ve kafası karışan halk “hangisine uyacağımızı şaşırdık” diyecek duruma gelmiştir.
Kısaca “ahkâm değişikliği” diyebileceğimiz bu fıkıh kuralının aslı nedir? Geçmişte nasıl uygulanmıştır? “Değişim” kavramından ne anlaşılmalıdır?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, değişim kavramıyla kast edilen “dinin aslına ait hususlar” değildir. Kelime-i Şehadet, İman Esasları, Kur’an’ı Kerim’in metni, mahremiyet kuralları, alkollü içeceklerin haramlığı, farziyeti ve meşruiyeti ayet ve sahih sünnetle sabit olmuş vecibeler… Gibi değişiklik teklif edilemeyecek konular bu kavramın ve uygulamanın dışında kalmaktadır. 
Buna göre “değişiklik” dini hayatın yaşanması esnasında, özünden uzaklaşmamak ve asıl amacı korumak şartıyla, zaman, çevre v.b. etkenler dikkate alınarak farklı uygulamaya yönelmek demektir.
Konuyu daha iyi kavramak adına hüküm ve fetva değişikliği örneklerine bakalım:
Hazreti Ebubekir’in (r.anh) halifeliği döneminde gayr-i Müslimler beytülmal (devlet hazinesi) sorumlusu olan Hazreti Ömer’e (r.anh) gelirler ve “Kitabınızda yazılı olan hakkımızı ver!”[3] Derler. Hazreti Ömer (r.anh) “Vermiyorum!” diyerek gelenleri huzurundan kovar. Aynı grup Halife Hazreti Ebubekir’in (r.anh) huzuruna çıkar ve  “Beytülmalden sorumlu Ömer, kitabınızda yazılı olan hakkımızı vermedi ve bizi kovdu” diyerek şikâyette bulunurlar. Halife Hazreti Ebubekir (r.anh), Hazreti Ömer’in (r.anh) kararını destekler. Bilahare Hazreti Ömer (r.anh) “gayr-i Müslimlere zekâttan pay vermeyişini şöyle açıklar: “Eskiden bizler azınlıkta ve baskı altında idik. Şerlerinden emin olmak ve kalplerini İslam’a ısındırmak amacıyla zekâttan pay vermiştik. Ama artık biz güçlüyüz, onların da İslam’a yakınlaşması yok, üstelik ihtiyaç sahibi de değiller.”
Demek ki, Müslümanlar; Güç bakımından zayıf oldukları dönemde Kur’an-ı Kerim’in emrine uygun olarak ve kalplerini kazanmak maksadıyla gayr-i Müslimlere zekâttan pay veriyorlardı. Bu sayede onların tepki veya baskılarını da bertaraf etmiş oluyorlardı.  Zamanla Müslümanlar güçlenmişler, gayr-i Müslimler ise İslam’a yakınlık duymadıkları gibi, işi bir nevi haraç istemeye dönüştürmüşlerdi. Hazreti Ömer (r.anh) onlara zekât vermekte bir yarar görmemiş ve hükümde değişiklik yapmıştı (veya bir süreliğine askıya almıştı)
Bir başka örnek;
Fıkıh / Fetva Kitaplarının “Kerahiyyat / Haram Olmayan Fakat Hoş Görülmeyen Davranışlar” bölümlerinde “ekmeğin bıçakla kesilmesinin mekruh olduğu” belirtilmektedir.[4] Günümüz âlimleri “kasaba ve daha büyük yerleşim merkezlerinde üretimi yaygın olan somun ekmeği bıçak veya makine ile dilimlemekte dini yönden bir sakınca bulunmadığını, ekmek israfını önlemede yararı olduğunu söylemektedirler.
Bir başka örnek;
Fıkıh / Fetva Kitaplarında, bir hadis-i şerife dayanarak “güneşte ısıtılan su ile abdest almanın mekruh olduğu” yazılıdır. Günümüz bilginleri bu hükmün inşaatlarda binanın ısıtılması, mutfak ve banyolara sıcak su temini için kullanılan güneş enerjisi tesisatını kapsamayacağını belirtmektedirler. Âlimler, Hazreti Peygamber’in (s.a.v) sıcak iklimlerde güneşte ısıtılmış suya ile abdest alınmasının tembelliğe sevk edeceği veya böyle bir suyun sağlıksızlığı gibi birçok nedenle bir tavsiyede bulunmuş olabileceğini, suyun evlerde güneş enerjisi ile ısıtılmasının ise faydalı bir uygulama olduğunu ifade etmektedirler.
Bir başka örnek;
Camilerin kapısının daima açık tutulması sünnettir. İçinde kıymetli eşya bulunması halinde bile açık kalması adet-i müstahsenedir / güzel bir adettir. Ancak hırsızlık olayları baş göstermesi ve yaygınlaşması durumunda namaz vakitleri dışında kapatılması zorunludur.[5]
Yine Hazreti Peygamber’in (s.a.v) “İslam’ın ilk yıllarında cahiliye adetlerinin devamı endişesiyle kabir ziyaretlerini yasaklayıp, zamanla böyle bir endişenin kalmadığını anlayınca serbest bırakması”[6] da hüküm değişikliğinin en bariz örneklerinden biridir.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi “hükümlerin zamanla değişebileceği” hususu, Dinin aslına, temlerine ve değişmez esaslarına yönelik bir anlayış değildir.
Dinde reform hareketi değildir. Dolayısıyla bu fıkıh kuralını bir reform hareketi gibi anlamak ve takdim etmek de doğru değildir. (Yani mesela “Efendim alkollü içecekler eskiden haram sayılıyormuş, ama günümüzde bir kokteylde kadeh kaldırmak çağdaşlık alametidir, artık haram sayılmamalıdır” denilemez. Keza “eskiden insanların işi gücü yokmuş günde beş kez namaz kılıyorlarmış,  günümüzde bir sabah bir de akşam kılınsa yeter” denilemeyeceği gibi.[7])
Tamamen dinin emirlerinin yaşanmasında ve insanlığın; gelişen olaylardan, teknolojik ve ekonomik sebeplerden, coğrafyadan v.b. etkenlerden kaynaklanan problemlerinin çözümünde başvurulan bir kuraldır.
Yusuf Ulucan




[1] Fıkıh Ana Kaideleri toplam yüz bir maddeden oluşmaktadır. Osmanlı Devletinde 19. Yüzyılın son çeyreğinde yürürlüğe konulan ve iki bine yakın maddesi bulunan Mecelle ile karıştırılmamalıdır.
[2] Cümlenin orijinal söylenişi “tağayyür-ü ezman ile tebeddül-ü ahkâm tenkir olunmaz.” Şeklindedir.
[3] Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresi’nin 61. Ayetinde “kalpleri ısındırılmak istenen gayr-i Müslimlere de zekâttan pay verilebileceği” hükmü bulunmaktadır. Hazreti Ömer’e (r.anh) gelenlerin “hakkımız” diyerek istedikleri şey bu zekât payıdır.
[4] Bakınız Fetava’y-i Hindiyye (Türkçe tercüme) cilt: 12, sayfa: 76
[5] Bakınız Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, cilt: 4, sayfa: 434
[6] İbn Mace’de yer alan ve Abdullah ibn Mes’ud’dan (r.anh) rivayet edilen hadis-i şerifin metni “Sizi kabirleri ziyaretten men etmiştim. Şimdi artık ziyaret edebilirsiniz.” (konu ile ilgili ayrıca bakınız: C. Yıldırım, a.g.e cilt:4, sayfa: 184)
[7] Beş vakit namazın, şartlara bağlı olarak birleştirilerek kılınması bir ictihad problemidir ve farklı bir konudur. Geçmişte insanların işi gücü olmadığı için çok namaz kıldığını söylemek ve vakit sayısının azaltılmasını teklif etmek başka bir şeydir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder