3 Mayıs 2012 Perşembe

PEYGAMBERİN YILDIZLARI Asr-ı Saadetin Gençleri

ASR-I SAADET’İN GENÇLERİ

Daha yirmili yaşlarında toplumun problemleriyle ilgilenmeyi ve çözüm için katkıda bulunmayı şiar edinen Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) hayatında gençlerin yeri ve önemi çok büyüktür.
İnsanlık Hazreti Peygamber (s.a.v) tarafından tevhide, ilme, güzel ahlaka, adalete, yardımlaşmaya, barışa ve kardeşliğe çağırıldığı zaman, başta yakın akrabaları olmak üzere tüm Kureyş şiddetle karşı çıkmış, insafa sığmaz baskı, zulüm ve entrikalarla bu kutlu hareketi yok etmeye çalışmışlardı.
Akıl almaz işkence, abluka ve ambargoya rağmen, huzura ve adalete susamış aklıselim insanlar, toplumda birey sayılmayı ve hürriyeti arzulayan köleler, pazarlarda bir mal / meta gibi alınıp satılan kadınlar gün be gün “dünyayı aydınlatan güneşe” koşuyorlardı.
Putperestliğin yerine Tevhidin, kuvvet ve ayrıcalığın yerine adalet ve eşitliğin, sefahetin yerine ahlak-ı hamidenin, cehaletin yerine ilim ve irfanın, husumet yerine kardeşliğin tesis edildiği bu kutlu dönemi omuzlayan yıldızların önemli bir bölümü de civan gibi gençlerden oluşuyordu.
İki Cihan Serveri sallallahü aleyhi ve selem Efendimizin “hidayet yıldızları” şeklinde tanımladığı Asr-ı Saadet kahramanlarının bu büyük yükü sırtladıkları yaşları merak ettim.
Günümüz gençliğine örnek bir manzara çıktı.
Allah beni yaratırken Ebu Talib’e mi sordu ki, ben Müslüman olmak için ondan izin alayım” diyerek dünyaya yaşından büyük kararlılık örneği veren ve “Bab-ı İlim” , “Şah-ı Velayet” gibi unvanlarla tanıdığımız Hazreti Ali (r. Anh) tarihe Hazreti Hatice’den sonra ikinci Müslüman olarak geçtiğinde 10 yaşındaydı.
İslam tarihinde müfessir, muhaddis, fakih “Yedi Abdullah”tan biri olan Abdullah bin Ömer (r. Anh) ilmin şehri olan Hazreti Peygamber’in ders halkasına katıldığında 13 yaşındaydı.
Annesiyle akraba ziyareti için gittiği eve yapılan baskın sonucu kaçırılıp köle olarak satılan, Hazreti Hatice (r. Anha) tarafından  alınıp Efendimize (s.a.v) hediye edilen, daha sonra akrabalarının fidye teklifiyle geri almak istediklerinde İki Cihan Güneşi’ni tercih eden ve adı ilk Müslümanlar arasında üçüncü sıraya yazılan Zeyd b. Harise (r. Anh) Kelime-i Şehadeti haykırdığında 15 yaşındaydı.
Mekke’li bir zenginin koyunlarını güderken, sadık dostu Hazreti Ebu Bekr (r. Anh) ile birlikte oradan geçmekte Kâinatın Efendisi (s.a.v) ile tanışan ve tanık olduğu bir harika-i nebiden etkilenerek ilk Müslümanlar grubuna katılan, o heyecanla müşriklerin toplantısı arasında Kâbe’de yüksek sesle Kur’an okuyan, bu yüzden işkenceye maruz kalan ve İslam tarihinde “Kur’an’ı en iyi bilen kişi, Kur’an’ın en büyük tercümanı” gibi sıfatlarla anılan Abdullah b. Mes’ud  (r. Anh) 16 yaşındaydı.
Hazreti Fahr-i Kâinat’ın (s.a.v) “Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr’dir” sözleriyle iltifat buyurduğu, Efendimizin her sıkıntılı anında yanında bulunmuş ve sonraki yıllarda her iç problemin çözümünde önemli görevler üstlenmiş olan Zübeyr b. Avvam (r. Anh) hidayet yıldızları arasına katıldığında 16 yaşındaydı.
Kureyş’in, bu yeni harekete tüm kapılarını kapattığı ve sokaklarda Müslüman avına çıktığı bir ortamda, gizli toplantılar için (Daru’l – Erkam adıyla anılan) evini Nebiler Nebisi’ne (s.a.v) gönlünü de Kur’an-ı Mecid’e tahsis eden Erkam b. Ebi’l – Erkam (r. Anh) o ünlü evi açıp, adı ilk Müslümanlar listesinde yedinci sıraya yazıldığında 17 yaşındaydı. 
Enbiyanın Serdarı (s.a.v) tarafından, hayatlarında cennetle müjdelenmiş ve İslamiyet’in yükselmesine malıyla canıyla hizmet vermiş Saadet Asrı’nın sayılı yıldızlarında üçü Sa’d b. Ebi Vakkas (r. Anh) Abdurrahman b. Avf (r. Anh) ve Talha b. Ubeydullah (r. Anh) Resul-i Ekrem’e yoldaş olduklarında 17 yaşında idiler.
Mekke’nin zengin ve nazlı genci” olarak bilinirken, gizlice Resulullah’ın toplantılarına katıldığı ve namaz kıldığı için ailesi tarafından hapis dâhil türlü eziyetlere maruz kalan, İslam tarihinde “Medine-i Münevvere’nin İlk Öğretmeni” ve “Resulullah’ın Bayraktarı” gibi unvanlarla anılan, Uhud’da bir kolu kesildiğinde sancağı öbür eliyle, o da kesildiğinde vücuduyla taşıyan ve “Muhammedü’r – Resulullah …” ayetini okuyarak şehadete erişen Mus’ab b. Umeyr (r. Anh)  zenginlik ve ihtişamı reddedip iman ve ahlak yolunu seçtiğinde 18 yaşındaydı.
Hazreti Peygamberin “ümmetin emini” diye tanıtıp cennetle müjdelediği, Hazreti Ömer’in “dünya herkesi değiştirdi, bir tek seni değiştiremedi”  diyerek hayranlığını ifade ettiği, çok zaman günlük bir adet hurma ve suya batırılmış yaprakla yetinmeye çalıştığı halde, fetih gelirlerinden küçük bir parçaya dahi rağbet etmeyen Saadet Asrı’nın ünlü komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah (r. Anh) bu yola baş koyduğunda 25 yaşında,
Amine Hatun’un yardımcısı Ümmü Eymen ile ilk Müslümanlardan azatlı köle Zeyd b. Harise’nin oğlu olan Usame b. Zeyd (r. Anh)  Hazreti Peygamber (s.a.v) tarafından Suriye Seferi için Başkomutanlığa atandığında 18 yaşındaydı.
Keza Peygamber Efendimizin “Orada neye göre hükmedeceksin?” sorusuna verdiği “Allah’ın Kitabıyla, Resulünün Sünnetiyle ve vicdanımla hareket edeceğim” cevabıyla takdirini kazanan Yemen Valisi Muaz b. Cebel (r. Anh) bu göreve tayin edildiğinde 26 yaşında idi.
İki Cihan Serveri’ni (s.a.v) öldürmek niyetiyle yola çıkıp, kız kardeşinin kararlılığından ve eniştesinin okuduğu ayetlerden etkilenerek, “İlk Müslümanlar”, “Cennetle müjdelenenler” ve “dünya tarihini en çok etkileyenler” arasına katılan, İslam öncesi Mekke Yönetiminin Sefiri / Büyükelçisi, İslam Tarihinin gözü pek ve adaletli Halifesi Hazreti Ömeru’l – Faruk (r. Anh) Daru’l – Erkam’da ve hemen ardından Kâbe’de Müslümanlığını ilan ettiğinde 30 yaşında idi.
Daha çocuk yaşta olduğu için Bedir Ordusuna alınmayan ancak Hendek’te çıkan toprağı taşırken Efendimizin “ne iyi çocuk” iltifatına mazhar olan, Hazreti Peygamber’in (s.a.v) birkaç dil bilen tercümanı ve özel kâtibi, Zeyd b. Sabit (r. Anh) Halifelik makamı tarafından Kur’an Tesbit ve Derleme Komisyonu Başkanlığına atandığında 21 yaşındaydı.
Bu saydıklarımız Peygamber-i Zişan (s.a.v) Efendimizin etrafında pervane olan ve çocuk denilecek yaşta Allah’ın Kelamı’nın yüceltilmesi için omuz vermiş yüzlerce gençten birkaç tanesidir.
Yerlerin ve Göklerin Yegâne Hâkimi Allah Teâlâ’nın (c.c) Nur Dağı’nda yaktığı çerağ böyle çoğu yoksul ve gariban gençlerin omuzlarında Afrika’ya, İran’a Turan’a taşınmış ve asırlar ötesinde gelecek nesillere emanet bırakılmıştır.
(Asr-ı Saadet’te Gençler araştırması Türk – İslam tarihini de içine alacak şekilde genişletildiğinde ortaya çok çarpıcı ve günümüz gençliğine örnek bir tablo çıkacak ve görülecektir ki İ’lay -i Kelimetullah’ın yükünü yüzyıllar boyu omuzlayan yiğitlerin çoğu 30 yaşının altındaki gençlerden oluşmaktadır.)
Yusuf Ulucan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder