Çağları ve İklimleri Aydınlatan Işık
Son ilahi kelam olan Kur’an-ı Kerim’in “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”[1] Ayetiyle tanımlanan ve kıyamete kadar bütün insanlığın irfanına, imanına ve vicdanına emanet edilen İki Cihan Güneşi Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin doğumunu kutluyoruz.
Bilindiği gibi Peygamberimiz (s.a.v) Habeş Krallığının Yemen Valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma teşebbüsünden 55 gün kadar sonra, o günkü Mekke yönetiminin ridafe ve sikaye[2] hizmetleri sorumlusu ve Haşim oğullarının başkanı Abdu’l – Muttalib’in 18 yaşındaki müteveffa oğlu Abdullah ile Zühre oğullarından Vehb’in aynı yaşlardaki kızı Amine’nin biricik çocukları olarak Mekke’de dünyaya geldi.[3]
Gerek Mekke ve Medine Döneminde sahabe-i kiramın aralarındaki konuşmalardan, gerek sonraki dönemlerde siyer alanında yapılmış ciddi araştırmalardan Hazreti Peygamber’in (s.a.v) ay takvimine göre Rebiu’l – Evvel ayının 12. Gecesi (Pazartesi Günü) miladi takvime göre 571 yılının Nisan ayının 20. Günü dünyaya geldiği tespit edilmiştir.[4]
Yaz ticareti için gittiği Suriye’den dönerken uğradığı Yesrib (Medine) şehrinde hastalanıp ölen babasını göremeden dünyaya gelen Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilginç bir tecelli sonucu altı yaşında annesini kaybetti.
Sultan Âmine Hatun’un “Herkes ölecek, her yeni eskiyecek, her çok fena bulacak, ben de öleceğim fakat namım kalacaktır. Tertemiz bir evlat doğurdum. Dünyaya büyük bir hayır bıraktım.” Sözleriyle geride bıraktığı Hazreti Fahr-i Kâinat (s.a.v) hayata yetim ve öksüz çocuk olarak devam etti.
Gençliğinde “mazlumların haklarını savunmak” amacıyla kurulan dernek faaliyetlerinde aktif olarak görev almış, birçok problemin çözümünde tavrı ve görüşleri önemsenen kişi olmuştu. Tarihler, o dönemde “Muhammedü’l – Emin” ismiyle anıldığını kaydetmektedir.
Kur’an-ı Kerim, O’nu “âlemlere rahmet”[5] “sırat-ı müstakim üzere gönderilmiş elçi”[6] “peygamberlerin sonuncusu”[7] olarak tanımlamaktadır.
Muhammedün beşerun la ke’l – beşer Bel huve ke’l – yakuuti beyne’l – hacer
Hazreti Muhammed (s.a.v) bir insandır, fakat insanlar gibi değildir.
O, tıpkı taşların arasındaki yakut gibidir
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bizzat kendi ifadesiyle “Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiştir.” O’nun bu sözünü Kur’an-ı Kerim “Şüphesiz sen yüksek ahlak sahibisin”[8] ayetiyle teyid etmektedir.
İnançsızlık ve putperestlik karşısında daima dik durmuş, hiçbir teklife razı olmamış ve hiçbir tehdide boyun eğmemiş “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine davamdan vazgeçmeyeceğim” diyerek inkârcı statükolara meydan okumuştur.
Kâinatın Efendisi (s.a.v) hep mütevazı olmuş ve kendisini etrafında korumaların ve hizmetçilerin pervane olduğu görkemli bir tahtın üzerinde hayal ederken, kuru bir hasır üzerinde görüp şaşıranlara “Ben ne kralım, ne de zorbayım; Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum”[9] diyerek alçak gönüllü ve halktan biri olma dersi vermiştir.
Dünyevi meselelerde tecrübe ve istişareye önem vermiş; “Siz dünya işlerini benden iyi bilirsiniz” buyurarak sahabe-i kiramı onore etmiştir. “Suçlu, kızım Fatıma da olsa cezasını veririm” buyurarak haklar ve sorumluluklar hususunda adaletten yana tavır koymuştur.
Toplumun problemlerine çözüm için çalışmayı teşvik etmiş, “Kavmin efendisi, onların hizmetinde olandır” sözleriyle yönetimde görev alacaklara “hâkim olmayı” değil “hadim olmayı” önermiştir. Birliği, dirliği, dayanışmayı zedeleyecek, girişimlere müsaade etmemiş ve “bizi aldatan / bize silah çeken bizden değildir” buyurarak kardeşliğin kalleşliğe dönüşmesine izin ve imkân vermemiştir.
Kadın erkek ayırt etmeden Müslümanların eğitimi ve öğretimi konusuna titizlikle eğilmiş, gerek “Suffe Okulu, Okuma Yazma ve Yabancı Dilleri teşvik” gibi uygulamaları gerekse “Bilgi ve hikmet Mü’min’in yitik malıdır”, “bilgi sahibi olmak kadın – erkek her Müslüman’ın görevidir” gibi sözleriyle ilme / bilgi edinmeye teşvik etmiştir.
Kur’an-ı Kerim Hazreti Peygamber’in (s.a.v) bu özelliğine şöyle dikkat çekmektedir: “Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”[10]
İslamiyet’in anlaşılması ve yaşanması zor bir din olduğunu zannedenlere “Din kolaylıktır” buyurarak, geçmiş toplumların cehenneme çevirdiği dünyayı yaşanır hale getirmiştir. Öğretici konumundakilerin zihinlerine altın harflerle kazınması gereken “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin” direktifiyle eğitim ve öğretimin birincil metodunu ortaya koymuştur.
Nebiler Nebisi (s.a.v) itikatta, ibadette, akraba ve komşuluk ilişkilerinde, hukuki ve insani münasebetlerde… Hayatın her alanında örnek bir kişiliğe sahipti.
O’na Kur’an-ı Kerim’de zikredilen bütün üstün vasıfları mübarek şahsında topladığı ve emir ve yasakların uygulanabilirliğini bizzat gösterdiği için “Kur’an-ı Natık / Konuşan Kur’an” da denilmiştir.
Kur’an-ı Kerim, O’nun ümmetine olan sevgisini, O’nu örnek almanın ve O’na bağlanmanın önemini vurgularken şöyle buyurmaktadır:
“And olsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.”[11]
“Sizler için – Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok hatırlayanlar için – Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır.”[12] “Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiştir.”[13]
“De ki: Allah’ı seviyorsanız o halde bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”[14]
Yusuf Ulucan
(Bu yazı daha önce millidergah sitesinde yayınlanmıştır)
[1] Ahzab Suresi (33) : 45 - 46
[2] Dışarıdan Kâbe’yi ziyarete gelenlerin yiyecek ve barınma ile su ihtiyaçlarını tedarik hizmetleri
[3] İslam öncesinde bölgede belirli bir takvim kullanılmadığından, doğumlar önemli olaylara göre belirleniyordu. “Fil vakasından 55 gün sonra” ifadesi de o günkü uygulamaya göre yapılmış bir tespittir.
[4] “20 Nisan 571” rakamı H. 1302 / M. 1885 yılında vefat eden Mısır’lı bir astronomi bilgininin hesaplamasıdır. Merhum Prof. M. Hamidullah (ölümü: 2002) ise “17 Haziran / 12 Rabiu’l – Evvel 569 Pazartesi” şeklinde bir tespitte bulunmaktadır. Günümüz Siyer ve İslam Tarihi araştırmacıları da ay ve gün üzerinde durmaksızın yıl itibarıyla 569 tarihini esas almaktadırlar.
[5] Enbiya Suresi (21) : 107
[6] Yasin Suresi (36) : 3 – 4
[7] Ahzab Suresi (33) : 40
[8] Kalem Suresi (68) : 4
[9] Sünen-i İbn Mace
[10] Al-i İmran Suresi (3) : 164
[11] Tevbe / Beraae Suresi (9) :
[12] Ahzab Suresi (33) : 21
[13] Nisa Suresi (4) : 80
“Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”
YanıtlaSilAllah razı olsun..faydalı bir paylaşımdi ...