Müslüman Türk Milletinde Peygamber Sevgisi
Kâinatın Efendisi, cennet yollarının öncüsü, güzelliğe susamış gönüllerin baş tacı ve inanmış kalplerin bir tanesi Hazreti Muhammed Mustafa’yı (s.a.v) sevmeyen, O’na hayranlık duymayan bir Müslüman topluluk düşünülemez.
Allah’ın varlığına, birliğine ve emirlerine iman edip, ikrar üzere olan her mü’min, Hazreti Peygamberi mutlaka sever ve O’nun sevgisine mazhar olmak için elinden gelen gayreti gösterir; O’na bağlanmayı iman ve vicdan borcu bilir.
Bununla birlikte, dünyadaki Müslüman topluluklar içinde milletimizin Resul-i Ekrem’e olan sevgisi, bağlılığı ve bunu hayatına yansıtması gerçekten ve herkesten daha fazladır.
Türk Milleti Müslümanlıkla tanıştığı günden itibaren, geçmişinden getirdiği olumlu hasletleriyle süratle İslam’a entegre olmuş ve kısa zamanda Tevhid’in ve Hazreti Muhammed’i çağrıştıran her güzelliğin temsilcisi ve koruyucusu olduğu gibi, peygamber sevgisini insanlığa ulaştırmak için de seferber olmuştur.
Kura’n-ı Kerim’den sonra İslamiyet’in en sahih kaynağı sayılan “Hazreti Peygamber’in söz, fiil ve davranışları” Türk milletinin bir ferdi tarafından derlenmiş, “hadis ve sünnet” kavramları ana bilim dalı haline getirilmiştir.
Yüzyıllarca diyar-ı Rum diye anılan Anadolu topraklarının İslamiyet’le, peygamber ahlakıyla ve Kur’an-ı Kerim ile tanışması, bu ilahi nimetlerden yararlanması, milletimizin, bu işi bir görev bilinciyle üstlenen, fedakâr alperenleri sayesinde olmuştur.
Resul-i Ekrem’in hayatını aktaran ve siyer-i nebi konusunda kaynak derecesinde muteber ve dünya çapında eserler, bu millete mensup âlimler ve araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur.
O’nu anlatan, O’nu sevdiren şiirler, naatlar, kasideler, cönkler Anadolu’da yüzyıllarca dikkatle okuna gelmiş, peygamber sevgisi Müslüman – Türk milletinin çocuklarına en güzel menkıbe; O’nun ve ehl-i beytinin ve arkadaşlarının isimleri de en güzel isim olmuştur.
Güzel sanatların yazı, süsleme, işleme gibi birçok dallarında peygamber sevgisini konu edinmiş, gergef, hilye ve benzeri eserler evlerin en mutena köşelerini süslemektedir.
Saraydaki padişah, O’na olan saygısını –ayak izine hitaben- “N’ola tacım gibi başımda taşısam daim; Resm-i kademini Hazreti Şah-ı Rusulün” diyerek ilan ederken, dağlarda çoban da peygambere olan tutkusunu “Canım kurban olsun senin yoluna; Adı güzel, kendi güzel Mustafa” dizeleriyle terennüm etmiştir.
Hazreti Peygambere saygı adına, İslam tarihinin en alkışlanacak hizmeti şüphesiz Müslüman - Türk Milletinin kutsal topraklara götürdüğü hizmetlerdir. Yüzlerce yıl Peygamber köyünün ziyaretçilerinin ulaşımından, cep harçlığına kadar; Mescid-i Nebevi’nin minberinden, direklerinin boyasına kadar hiçbir ayrıntısı ihmal edilmemiş; en anlamlı ve kapsamlı hizmetler, milletimizin Kâinatın Efendisi’ne olan bağlılığının tezahürüdür.
Günümüzde anlaşılmaz imha ve rötuşlarla unutturulmaya çalışılsa da, Hazreti Peygamberin doğup – büyüdüğü, Kur’an-ı tebliğ ettiği ve ruhuyla, bedeniyle şereflendirdiği topraklarda Müslüman – Türk milletinin dört yüz yıllık samimi hizmeti, gayreti ve muhabbeti bulunmaktadır.
Resul-i Ekrem’in, doğumunu, miracını, hicretini, ahlakını, öğretilerini en akademik düzeyde ve en geniş katılımla, kutlayan, değerlendiren başka bir topluluk daha yoktur.
Hazreti Peygamber’den günümüze intikal etmiş hatıraları, devlet saraylarında kutsal bir emanet olarak muhafazaya özen gösteren bir başka topluluk daha yoktur.
Kışlasına “Peygamber Ocağı”, askerine “Küçük Muhammed” diye hitap eden, kumandanı da, askeri de peygamber övgüsüne mazhar olmuş başka bir Müslüman topluluk daha yoktur.
Hangi çağda, hangi zaman ve zeminde olursak olalım Allah’ın ve meleklerinin selamladığı Hazreti Muhammed Mustafa’ya samimiyet ve sadakatle bağlılığı, milli ve manevi karakterimizin teminatı, itibarımızın bekası biliyor ve böyle iman ediyoruz
Yusuf Ulucan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder